Siyasilerin Değil, Tüm Eğitim Çalışanlarının Sendikası

KAYIPLARIMIZ, AYIPLARIMIZ…

13 Mart, 2014

Ölülerimizi paylaştık nicedir. Yandaki evde, bir başka ailede doğmak olasıydı. Atanabilseydi sınıfta olacaktı kimi polislerimiz. Ve evdeki ekmeğin ne vakit biteceğini, kimin daha hızlı koşacağını kim bilebilir ki?

n

Bir çocuk öldü ve turnusol bandı içimize, kırmıza maviye kesildik adeta. Nicelerini gömmüştük oysa. Çöplükte bulduğu bombayla, kazayla bastığı mayınla uğurladığımız nice bebeler…. Dershane önünden, otobüs kapısından kara toprağa yolculadıklarımızın acısı taptaze. Berkin’i daha özel ve değerli kılan ne ola ki? Teröristin can almasına aşinayız galiba, muhtemelen devletin terör estirmesinedir isyan. Canları korumakla mükellef olanın can alması…

n

Oynanmış, boyanmış fotoğraflarına baktım Berkin’in, içimde 16 kilodan ağır zehir gibi sorular: Kimdir bir çocuğun fotoğrafıyla oynan, kaşını boyan, yüzünü maskeleyen? De ki eli zafer işaretli, de ki sapanlı bir ÇOCUKTU, onu öldürmek hak mıdır efendiler?

n

Serap’ın molotoftan yanmış yüzü ile tarafımızı sorgulayanlara sorular biriktiriyorum bi yandan: Siz hangi sokakta, hangi eylemdeydiniz, siz neredeydiniz Serap öldüğünde? Siz bizim yapmadığımız neyi yaptınız başka Seraplar ölmesin diye? Mağduru olduğunuz olmadığınız bir dava için ses vermişliğiniz, alana çıkmışlığınız var mı? “Susma, sustukça sıra sana gelecek” diyenler hep anarşistti değil mi?

n

Füzeler sınırları aşıp evinize düşebiliyor oysa. Karanlık bir sokakta apansız ve nedensiz dövülebilir evlatlarımız, otobüsün kapısını terörist açabilir, okula, kışlaya, göreve yolladığımız canı bir kutu içinde geri alabilmek olası. Kimin evladı daha az değerli, hangimiz güvendeyiz?

n

Berkin’in küçücük bedenini toprağa emanet ettiğimiz gün Başbakanımızın Muş Mitingi yoluna şehit verdiğimiz polis sayımız 4’e yükselmişti. Pazartesiden bu yana dombralar çalındı meydanlarda, halaya duruldu. Görev şehidiydi onlar, mitingler susmaz imiş meğer…

n

Daha dün akşam Tunceli’deki eylemler sırasında kalp krizi (biber gazı?) ile Polis Ahmet Küçüktağ şehit oldu. 8 aylık evliydi ve 30 yaşındaydı, görecek günleri vardı. Ve Burak Can Karamanoğlu; gezicilerin olduğu her yerde polisin olması yasa gibiyken polissiz sokakta kim vurduya gitti. Egemen siyasi partinin en büyük şehrinin il başkanı canlı yayına bağlanarak bilgilendirdi hepimizi, valilikten önce hatta. Polis yoktu, geziciler vardı demeye getirdi, benzinledi. 22 yaşında, 5 çocuklu Giresunlu ailenin çocuğu Burak yaşarken tadını çıkaramadığı gençliği ile, siyasi görüşü, milliyetçiliğiyle İstanbul’dan tüm ülkeye patlayabilecek bombanın fünyesi sayıldı. Oysa evlattı, masumdu, kurbandı…

n

Yaşarken ne denli muteber olduğumuzla ilgili değilim. Kimsesiz bir cenazenin cemaatine usulca ilişirken, tanımadığı mevtaya “iyi bilirdik” diye kefil olan bir ahlakın torunuyum. Helalleşmenin yerini ödeşme, empatinin yerini öfke, barışmanın yerini intikam hırsı almış ne yazık. Ölülerimizi dövüştürmekteyiz nicedir. Ama ve fakatlı üzülüyoruz, illa kendi ölümüzü seviyor, bizden (?) olmayan ölümlere mazeret kılıflıyoruz.

n

Bu sabah “caanım canım seramikler” diyerek uyandım. Kayıpları malzeme edenler ülkemi iç savaşa sürüklerler mi diyerek pek az uyumuştum. Yorgun, endişeli ve hastalıklı bir ruh hali ile saydım parmaklarımı. Kaçımız öldü?

n

Kayıplarımız var evet, canımız acıyor. Canları geri getirmek mümkün değil, ayıplarımız olmasaydı keşke…

n

Cansel GÜVEN

n

Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı

n

 

n

 

Yorum Yap