Siyasilerin Değil, Tüm Eğitim Çalışanlarının Sendikası

Memurlara Açık Mektup: Tek Yol Bağımsız Sendikacılık

27 Şubat, 2018

MEMURLARA AÇIK MEKTUP:

TEK YOL BAĞIMSIZ SENDİKACILIK, TEK YER BASK VE BAĞLI SENDİKALARDIR

 

Son günlerde memurların gündeminde yer alan, bir konfederasyon ve bağlı sendikalarının genel kurullarına müdahale edilmesi, genel başkanlığa adaylıkların engellenmesi ve zor kullanılması, bağımsız sendikacılığa olan ihtiyacı ortaya çıkarması bakımından önemlidir.

Bu güne nasıl geldiğimizi analiz etmek için 1990’lara uzanan memur sendikacılığının örgütlenme tarihine kısa bir göz atmakta yarar vardır.

Türkiye tarafından onaylanmış uluslararası sözleşmelerde yer alan örgütlenme hakkını kullanmaya başlamasıyla beraber, kamu görevlilerince  1989’dan itibaren memur sendikaları kurulmaya başlandı.

1990’larda, örgütlenme çalışmaları konfederasyonlaşmaya dönüşerek hız kazandı ve üç kamu görevlileri sendikaları konfederasyonu faaliyet göstermeye başladı.

MEMURLARIN ÖRGÜTLÜ GÜCÜ SİYASİ PARTİLERİN İŞTAHINI KABARTIYOR

Kamu görevlilerinin “sendika” başlığında kendi örgütlerini kurmaları, kamu görevlilerinin “sendikalaşmaya” artan ilgisi, sendika çatısında oluşan kitlesel güç ile bu gücün politik baskı olarak kendini göstermeye başlaması, ülkedeki ideolojik ve siyasi gruplarla kimi siyasi partilerin iştahını kabarttı.

Kamu görevlileri sendikacılığı yeni ve önemli bir örgütlenme alanıydı. Sendikalara destek verenlerin bir kısmı salt örgütlenme ve bu yolla hakların korunması, geliştirilmesi düşüncesindeydi ancak kimi ‘örgütçü’lerin kamu görevlilerinin hakkını korumak gibi bir derdi yoktu. Asıl dertleri siyasi veya ideolojik amaçlara hizmet, bir başka deyişle “davaya hizmet”ti.

Dikkat edilirse, ister işçi, ister memur olsun,  konfederasyonların yürüdükleri kulvarlar; sağ, sol, islamcı ayrımları veya nitelendirmeleri, konfederasyonların asıl amaçlarını ele vermektedir.

Kamu görevlilerin genel yapısı bu kulvarları şenlendirmeye de uygundu. O kadar ki, 1990’lardan beri ülkeyi kan gölüne çeviren ayrılıkçı terör örgütünün bile bazı sendikalarda hatırı sayılır ağırlığı vardı ve bu ağırlığını hala sürdürebiliyor.

FETÖ BİLE SENDİKA VE KONFEDERASYONLAR KURDU

Dahası FETÖ bile örgütlenme gücünü görmüş, hem işçi (Aktif-İş) hem memur  (Cihan-Sen) sendika ve konfederasyonu kurmuştu.

Sendika ve konfederasyonların yönetim ve faaliyetleri, ilgili parti veya ideolojik merkezlerce belirlendi.

Öyle ki sendikaların şube başkanı ve yönetim kurulu üyeleri ile temsilcilerinin görevlendirme veya atanmaları,  ilgili parti veya ideolojik merkezlerin direktifiyle yapılmaya başladı. İş yeri temsilcilerine kadar ideolojik aynılık damgasını vurdu.

Sendikaların yönetimlerinde söz sahibi olanların marifetiyle, sendikal mücadeleden ya da hakkını korumaktan başka amacı olmayanlar sendika yönetimlerinden dışlandı, uzaklaştırıldı.

Sendika ve konfederasyonlar zaman içinde; ya bir siyasi partinin yan kuruluşu, arka bahçesi ya da yeni siyasi partilerin çekirdeği haline geldiler.

Bu durum, 12 Eylül 1980 öncesi ideolojik çatışmalarını veya toplumun değişik kesimlerinde oluşturulan kamplaşmayı hatırlatırcasına, darbe dönemleri sonrasında da devam etti.

Beri yandan; uluslararası sözleşmelerde amacı “üyelerinin ortak ekonomik, sosyal, kültürel ve mesleki hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek” olarak belirtilen sendikalardan kamu görevlilerinin beklentileri büyüktü.

Sendika adını taşıyan kuruluşlar, bir yandan üyelerini tutabilmek, öte yandan üyelerinin büyük bir kısmından sakladıkları asıl siyasi amaçlarını gerçekleştirmek için, özel bir gayret içerisine girdiler. 

SENDİKALAR “SAĞLAM” VE “MUTEMET” KİŞİLERİN ELİNDE
Sendikalar, siyasi veya ideolojik amaç açısından sorun yaratmayacak “sağlam” veya “mutemet” kişilerin tekeline alındı. Ancak kamuoyuna yönelik söylemlerde sendikal içerikli ifadeler kullanılmaya veya öne çıkarılmaya da gayret edildi.
Böylece sendika adını taşıyan kuruluşlarda,
  1. Siyasi veya ideolojik gizli gündem;
  2. Üyelere ve kamuoyuna mesaj içeren açık gündem oluştu.
Üyelerin büyük bir çoğunluğu şüphelenmekle beraber gizli gündemlerden haberdar olmadı.
Bu arada, örgütlerin gizli gündemlerinden rahatsız olan kamu görevlilerinin, sendikal amaçlı taleplerini yükseltmesi, örgüt yöneticilerini zorlamaya başladı.
Çeşitli sendikalardaki zorlamalar, tanımına uygun sendikal örgüt arayışında, sendikal haklar mücadelesine gönül verenleri ümitlendirdi.
Siyasi veya ideolojik bağlarda gevşemeyle birlikte örgüte bağlılık azalırken kitle sendikacılığı arayışı öne çıkmaya başladı.

 

Kamu görevlilerinin sendika yapıları içinde bağımsızlık arayış ve yönelişlerine, o sendikaların siyasi veya ideolojik sahiplerin, yani  “efendilerin” tepkisi sert oldu.
2000’lerin başında sendikalara müdahaleler başladı. Müdahalelerde devlet gücü dahil “amaca ulaşmak için her yol mübah” mantığıyla akla gelebilecek her türlü tehdit, şantaj, mevki verme, görevden alma, sürgüne gönderme ve benzeri baskılar kullanıldı.
İşin içine siyasi parti genel başkanları, bakanları, milletvekilleri, genel müdürler velhasıl kamu makamları karıştı. Genel kurullara müdahale edildi.
“Sendika” adını taşıyan örgütler tekrar ilgili siyasi parti veya ideolojik merkezlerce zapturapt altına alındı. Tekmil verme ve tembih alma, sendika yöneticilerinin rutin görevleri haline geldi.
SİYASİ PARTİLERİN SENDİKALARDA KAHYALARI ve KÖLELERİ VAR!

İşin en acı tarafı, sendikaların siyasal yapılar haline gelmesinde kamu görevlilerinin yani memurların da önemli ölçüde rolü vardır.

Memurlar aslen hangi sendikanın hangi siyasi partinin, hangi ideolojik merkezin yan kuruluşu, arka bahçesi veya öncü gücü olduğunu bilmektedir. Yaptığımız anketlerde siyaseten bağımsız sendikacılığa duyulan ihtiyaç ön plana çıksa da “partizan olmayan sendikanın iş yapamayacağı” kabullenişi göze çarpmaktadır.

Memurlar, sendika üye listelerinin siyasi parti listeleri gibi olduğunu, araya çıkarcıların ve mevki-makam peşinde koşanların sızdığını görüyor ve biliyor.

Ama partiler, yan kuruluş veya arka bahçe sendikalarındaki yandaş yönetici, temsilci ve delegeler tarafından yardıma çağıracak, köle ruhlu ve her türlü alçaklığı ve namussuzluğu yapmaya hazır  -deyim yerindeyse- ajanlarının olduğunu biliyorlar.

YILLAR GEÇSE DE YAPILAR DEĞİŞMEDİ

Aradan 16 yıl geçtikten sonra yaşanan ve özellikle sosyal medyaya yansıyan sendikaların genel kurullarına müdahalelerin, istifaya zorlamaların, adaylıkları önlemelerin ve direnenlere karşı zor kullanılması kaza-kader değildir,  işler olacağına varmıştır.

Siyasi partiler, tapulu arsaları üzerinde gecekondu kurulmasına asla izin vermeyeceklerini bir kez daha gösterdiler.

Fabrika ayarlarından sapanları havuçla değil sopayla hizaya getireceklerini herkese duyurdular.

Müdahale edenler “iç işimizdir, kimseyi ilgilendirmez” derken; yöneticisi, temsilcisi, delegesi ve üyesi ile yan kuruluşlarındaki, arka bahçelerindeki adamlarına güvenmektedir.

Yetkili konfederasyon bile 2017 Ağustos ayındaki toplu sözleşme görüşmelerinin 20. gününde toplantıya çağırdığı il temsilcilerinin tepkisinden korkup, “oranları enflasyon değil milletin adamı belirlesin!” derken, sadece temsilcilerini tehdit etmiyor, pazarlıkta etkisiz eleman olduğunu itiraf ediyordu.

Velhasıl geldiğimiz noktada:

TEK YOL BAĞIMSIZ SENDİKACILIK, TEK YER BASK VE BAĞLI SENDİKALARDIR!

Sendikaların, sendika tanımına uygun olarak, “üyelerinin ortak ekonomik, sosyal, kültürel ve mesleki hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek” amacıyla siyasi partilerden, ideolojik gruplardan ve kamu makamlarından bağımsız hareket etmesi gerektiğine inananlar,  bağımsız sendikacılığın temellerini atmakta bu nedenlerle haklıydılar.

Aynı amaçla hareket eden diğer bağımsız sendikalarla birlikte bağımsız sendikacılığın adresi BASK’ı oluşturdular.

BASK ve bünyesindeki bağımsız sendikaların öyküsü budur.

BASK’ın “Siyasi partilerin vesayetine ve boyunduruğuna karşı çıkan, piyon ve payanda olmayan, gücünü çalışanlardan alan bağımsız bir sendikacılık”ı temel ilke edinmesinin sebebi de budur...

Kamu görevlileri olarak meslek onurumuz, sosyal ve ekonomik haklarımız, özlük haklarımızın geleceği için inisiyatif alacak olan bizleriz!

Bunun için, kapısında yalvaracak parti aramıyoruz, haklılığımıza ve örgütlü mücadeleye inanıyoruz.

Parti güdümlü sendikacılıkta artık deniz bitti, partizan sendikacılığın neye mal olduğu tecrübe edildi.

Mevcutlar evrensel tanımı ile sendika değilken toplanılacak yer BASK ve bağlı sendikalardır.

Herkesi BASK ve bağlı sendikaların çatısı altında toplanmaya çağırıyoruz.

Haydi…

Aydınlık geleceğimizi birlikte kuralım.

Haydi…

Şimdi BASK’ı hayatımıza katmanın zamanı…

Şimdi BASK zamanı.

Yorum Yap